Aşk, bilincin yükselişiyle filizlenen bir mucizedir; tıpkı bir çiçeğin taç yapraklarında saklı kokusu gibi, ne gövdesinde ne de köklerinde bulunur. Kökler, biyolojinin derinliklerinde yatar; bedensel varoluşun ham maddesidir. Ancak aşk, bu köklerden beslenen bilincin, gökyüzüne uzanan dallarında açan bir çiçektir. Bilinç, bir lotus gibi açıldıkça, insan varlığının özünde saklı o eşsiz deneyimi ortaya çıkarır: Aşk. Bu, öyle bir haldir ki, her bir hücren adeta bir bahar dalında titreyen çiçek gibi dans eder; için coşkuyla dolar, tıpkı yağmur yüklü bir bulutun gökyüzünde süzülmesi gibi, özgürce ve engel tanımadan.
Aşk, bilincin berrak bir aynaya dönüştüğü o anda doğar. Bu, sadece bir duygu değil, varoluşun ta kendisidir; insanın kendini ve evreni yeniden
Aşk, bilincin berrak bir aynaya dönüştüğü o anda doğar. Bu, sadece bir duygu değil, varoluşun ta kendisidir; insanın kendini ve evreni yeniden

