MÖ 4. yüzyılda, güneşin altında bir fıçının içinde yaşayan Kinik filozof Diyojen’e sorarlar:
“Bir insanın aklını nasıl ölçersin?Diyojen gözünü bile kırpmaz:
“Konuşmasından.”“Peki ya hiç konuşmazsa?”Diyojen bu kez hafifçe güler:
“O kadar akıllısına henüz rastlamadım.”Bu kısa diyalog, 2400 yıldır değişmeyen bir gerçeği hatırlatır: İnsan, sustuğunda bile bir şey söyler; konuştuğunda ise kendini tamamen ele verir.
Söz, insanın ilk ve son silahıdırBebekken konuşamayız ama yine de derdimizi anlatırız. Tek bir çığlık “açım” der, tek bir kahkaha “mutluyum” der. Yani konuşmak aslında “içimizde bir şeylerin taşması”dır. Taşmayan insanın dili de susar.Antik Yunan’ın en büyük hatiplerinden Demosthenes bunun en çarpıcı örneğidir. Çocukken kekeme, utangaç, mirası çalınmış yetim bir delikanlıydı. Bir gün mahkemede bir avukatın sözlerinin salonu nasıl titrettiğini duydu ve o an kararını verdi: “Ben de böyle konuşacağım.”
Ağzına çakıl taşları doldurup deniz kenarında bağırarak nutuk çekti.
“Bir insanın aklını nasıl ölçersin?Diyojen gözünü bile kırpmaz:
“Konuşmasından.”“Peki ya hiç konuşmazsa?”Diyojen bu kez hafifçe güler:
“O kadar akıllısına henüz rastlamadım.”Bu kısa diyalog, 2400 yıldır değişmeyen bir gerçeği hatırlatır: İnsan, sustuğunda bile bir şey söyler; konuştuğunda ise kendini tamamen ele verir.
Söz, insanın ilk ve son silahıdırBebekken konuşamayız ama yine de derdimizi anlatırız. Tek bir çığlık “açım” der, tek bir kahkaha “mutluyum” der. Yani konuşmak aslında “içimizde bir şeylerin taşması”dır. Taşmayan insanın dili de susar.Antik Yunan’ın en büyük hatiplerinden Demosthenes bunun en çarpıcı örneğidir. Çocukken kekeme, utangaç, mirası çalınmış yetim bir delikanlıydı. Bir gün mahkemede bir avukatın sözlerinin salonu nasıl titrettiğini duydu ve o an kararını verdi: “Ben de böyle konuşacağım.”
Ağzına çakıl taşları doldurup deniz kenarında bağırarak nutuk çekti.
