Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

12 Kasım 2010 Cuma

''The Genographic Project'' ile ''İnsanoğlunun Aile Ağacı''

Atalarınız nereden geliyor?

National Geographic ve IBM'in yürüttüğü ''The Genographic Project'' ile ''İnsanoğlunun Aile Ağacı'' çıkarılıp, günümüzde yaşayan insanların kökeninin nereden geldiği ve nerede yaşayıp dünyaya yayıldıkları araştırılıyor.





Nüfus genetik uzmanı Dr. Spencer Wells başkanlığında yürütülen ''Genographic Projesi'' ile dünya üzerindeki pek çok gönüllü kişiden DNA örneği toplanıyor. Projenin hedefi, insanlığın kesin olarak nereden yayılmaya başladığını ortaya çıkarmak. Genographic Project'te yer alan bir uzman ekip, insanoğlunun Afrika'nın kalbindeki kökenlerinden, dünyanın dört bir yanına dek uzanan yolculuğunu, zaman ve mekanlara göre araştırıyor.
Bunu yapmak için de bağışlanan DNA örnekleri, özel laboratuvarlarda ve bilgisayarlar yardımıyla analiz ediliyor.

Yeni eklenen DNA örnekleriyle, proje her geçen gün genişliyor. Ancak, o ana kadar elde edilen verilerin anlamı da her geçen gün değişebiliyor. Yine de her yeni bilgi, insan göçleriyle ilgili bilgi eksikliklerini gideriyor ve bilinmeyen pek çok noktayı açığa çıkarıyor.

Projeye katılım
Projeye katılmak için, ''http://genographic.nationalgeographic.com'' adresindeki internet sitesine girip, 99 dolar ve kargo ücreti karşılığında DNA toplama kiti satın almak gerekiyor.
Kitle gelen aparat ağız içerisine sürülerek DNA örneği elde ediliyor ve özel saklayıcı içine konulan örnek, laboratuvara kargo yoluyla geri gönderiliyor.
Sonuçlar ise gelen kitte yazılı kişiye özel kimlik numarası internet sitesinden girilerek öğrenilebiliyor. Sonuçlarda, kişinin atlarının binlerce yıllık göç serüveni ve nerelerde yaşadıkları hakkında bilgiler bulunuyor ve bu bilgiler özel tasarlanan bir sayfa aracılığıyla yazıcıdan çıktı olarak alınabiliyor.
Proje, elde edilen bilgilerin, bu proje dışında başka hiçbir amaçla kullanılmayacağı konusunda ise garanti veriyor.

Yaban Arısının Gen Haritası

ABD'nin Rochester Üniversitesinden John Werren ve ekibi, parazit yabanarısının 3 türünün gen haritasını çıkarmayı başardı, böylece yeni doğal böcek öldürücüleri geliştirmenin yolu açılmış oldu.

Werren, büyük bölümü birkaç milimetreyi geçmeyen parazit yabanarılarının birçok zararlı böceğe saldırıp bunları öldürmesi nedeniyle çok yararlı canlılar olduğunu belirtti.
Yabanarılarının akasya biti veya tırtılların içine yumurtalarını bıraktığını, bunların da bit ve tırtılları öldürdüğünü belirten bilim adamları, benzer hayvanlar olmasaydı insanların zararlı böleceklerin istilasına uğrayabileceğini vurguladılar.

Yabanarılarının "akıllı bombalara" benzediğine dikkati çeken bilim adamları, bu hayvanların bazı böcek türlerini seçerek, öldürdüğünü ifade ettiler.
Araştırmanın başındaki Werren, bu özellik kullanılabilirse insanlara ve başka canlılara zarar vermeyen ve kimyasal olmayan yeni böcek öldürücülerin üretilebileceğini söyledi.
Ancak bilim adamları, Science dergisinde yayımlanan araştırmada, yeni böcek öldürücüler geliştirmek için bu hayvanların tam olarak hangi böceklere saldırdığını ve farklı zehirlerini belirlemek gerektiğini de vurguladılar.
Araştırmada, zehirlerin belirlenmesinin yeni tedavilerin bulunmasını da sağlayabileceği belirtildi.

DNA'sız evrim

Creutzfeld-Jakop hastalığına neden olan prionlar, son bir araştırmaya göre DNA’ya sahip olmadıkları halde evrim geçiriyor.


Bu da onların ilaçlara karşı dirençlik kazanmasına yol açabilir. İki tür prion var. Normal prionlar sinir hücrelerindeki sinapslarda ve diğer organlarda önemli görevleri yerine getirir. Patolojik prionlar ise hatalı gelişmiş proteinlerdir. Gerçi yararlı moleküller akrabaları gibi aynı yapıtaşlarından oluşuyor ama değişmiş mekânsal yapıları beyinde her şeyden önce Creutzfeld-Jakob (insanda), BSE/deli dana (sığırda) ve skrapi/scrapie (koyunda) gibi beyin hastalıklarına yol açmakta.


Hastalık, zincirleme bir reaksiyonla gelişiyor. Çünkü prionlar hatalı yapılarını diğer prionlara aktarabiliyorlar. Bunlar da normal prionları bozuk yapıya geçmeleri için zorluyorlar. Bu şekilde memeli beyninde az ve veya çok çözülemeyen molekül birikimleri oluşmakta. Bu molekül birikimleri ise sinir hücrelerini öldürüp, beyne süngerimsi bir görüntü kazandırırlar. Bugüne kadar hatalı gelişimin değiştirilemez olduğu sanılıyordu. Bu açıdan bakıldığında prionlardaki “kalıtımın” bir kopya süreci olduğu düşünülebilirdi.

Florida Scripps Araştırma Enstitüsü’nden Charles Weissmann şimdi prionların daha marifetli olduğunu buldu. Anlaşıldığı üzere yapılarında güçlü değişimler şeklinde mutasyonlar oluşturuyor ve bu değişimleri sağlıklı prionlara aktarıyorlar. Weissmann ve ekibi çeşitli prion mutantlarını hücre kültürlerinde ve fare beyinlerinde büyüterek, çevre koşullarının farklı prion tiplerini tetiklediklerini görmüş. Bazıları fare beynindeki ekoloji için daha uygunken diğerleri hücre kültüründe daha iyi büyüyordu. Bu sonuçlardan yola çıkan bilim insanları, bu şekilde prion hastalıklarının tedavisinde prionların direnç kazanabileceği kanısına vardı.

R. Miller‘ın The Collapse of Intelligent Design (Akıllı Tasarımın Çöküşü)

Akıllı Tasarımın Çöküşü

Brown Üniversitesi’nden biyoloji profesörü Kenneth R. Miller‘ın The Collapse of Intelligent Design (Akıllı Tasarımın Çöküşü) konulu konferansını Türkçe altyazılı olarak indirip izleyebilirsiniz.

işte linkler:
http://rapidshare.com/files/137715503/KMonID.part1.rar
http://rapidshare.com/files/137715509/KMonID.part2.rar

Kuşların atası bulundu

Çinli arkeologlar, kuşların da dahil olduğu uzun soy ağacının ilk atası olan ve 160 milyon yıl önce yaşamış iki ayaklı bir etobur dinozorun fosillerini ortaya çıkardı.


"Haplocheirus sollers" isimli dinozorun uzun ve dar bir iskeleti, çok sayıda küçük dişi, güçlü pazuları ve önayakları olduğu, bu sayede ilkel kertenkeleleri, küçük memelileri ve sürüngenleri avlayabildiği belirtildi.
Keşfi yapan bilimadamları,
Science (bilim) dergisinde yayımlanan makalelerinde, öldüğünde genç yaşta olduğuna inanılan fosilin, 190-230 santim uzunluğunda olduğu kaydettiler. Dinozorun Sincan eyaletinin Juggar bölgesinde kiltaşları içinde bulunduğu bildirildi.
Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Taşılbilimi ve Taşılantropolojisi Ensititüsü'nden Profesör Hu Hing, "Haplocheirus Sollers"in kendine özgü bir yapısı olmasına rağmen, "kuşlara benzer birçok yönünün bulunduğunu, tıpkı kuşların kanatlarını katlaması gibi elleri yanda hareket ettiğini" söyledi.
Hu Hing, "Başı, omurgası, bacakları ve elleri tıpkı kuşlar gibi. Ayakları tıpkı modern dönem kuşları gibi dört tırnaklı, bunların üçü ileriye bakıyor. Kuşlarda arkaya bakan ilk tırnağın aksine, ilk tırnağı yana bakıyor" dedi.
"Bu yaratıkların kuşlarla birçok benzerliği bulunmasına rağmen, daha çok tipik bir etobur dinozora benzediğini" kaydeden Hu, "Bu grubun en belirgin özelliği önayaklarıdır, bunlar yırtıcı grubundandırlar. Ellerinde diğer hayvanları yakalamaya yarayan 3 tırnak vardır. Çok acayip önayakları vardır, önayakları çok kısa ama çok sağlam ve çok güçlüdür" dedi.
Hu, "bunlar kuşların evrimlerinde en erken evreyi temsil ederler, ama kuş değillerdir. Bunların kuşların en erken ataları olduğunu ve çok yavaş bir şekilde, bu soy ağacının kuşa dönüştüğünü söyleyebilirsiniz" ifadesini kullandı.

60 milyon yıl daha yaşlı

Bulunan dinozorun kuş benzeri garip bir dinozor ailesi olan "Alvarezsauridae" ailesinden olduğu ve son bulgunun bu aileyle ilgili dinozor buluntularını 60 milyon geriye, Geç Jurasik döneme (145-161 milyon yıl öncesine) taşıdığı kaydedildi.
Haplocheirus, 1991'de Arjantin'de bulunan ve Kratesa (tebeşir) döneminde (65-145 milyon yıl önceki dönem) yaşayan bilinen en eski "Alvarezsauroid"den 60 milyon yıl daha yaşlı ve 90 milyon yıl daha önce yaşamış.
Hu, "kuşların dinozorlardan geldiğini biliyoruz. Ama elimizdeki orijinal fosillerin çoğu Kratesa döneminden. Şimdi daha fazla Jurasik dönem fosili bulma umudunu taşıyoruz. Böylece kuşların dinozorlardan geldiğini kanıtlayan daha doğrudan kanıtlar elde edebileceğiz" dedi.


Evrim Teorisinde Açıklanmayan Noktalar

Evrim teorisi insanlığın varoluşunu açıklamaya çalışılan bir teori.





Sıradan bir Gözlemci uçamayan kuşlarda kanatın, kör balıklarda Gözlerin ve kenndi kenndine üreyebilen bitkilerde cinsel organın ne işe yaradığına herhangi bir anlam veremeyebilir. Şu anda varlıkları ve işlevleri anlamsız gibi Gözükse de günümüzde işlevi olmayan birçook organ,verdikleri ipuçlarıyla canlıların evrimini anlamada insanlığın yolunu aydınlatıyor.
İşlevini yitirmiş ama halen canlıların vücutlarında bulunan organlar ilk olarak Charles Darwinin ilgisini çekmişti. Darwin, ‘Türlerin Kökenni’ kitabında gereksiz organları evrimin kesin bir kanıtı olarak göstermiş ve filogenetik ağacı (türlerin Akraba (Eş Dost)lıklarını gösteren kökenn ağacı) şekilendirirkenn bu organlardan oldukça faydanlanmıştı.

İnsanoğlu da doğadaki birçook canlı türü gibi halen evrimini tamamlamadı ve Süreç devam ediyor. Peki, insanoğlu kenndini anlamaya çalışırkenn geçmişimize ışık tutacak ‘evrim artıkları’ Nelller?
Kuyruk sokumu
Canlıların ortak atadan geldiğinin en büyük delillerinden biri olan kuyruk sokumu, memelilerin çocuğunda bulunan kuyruğun körelmesi sonucu oluşan bir kemik. Aslında, tüm insan embriyolarında 4 veya 5 omurdan oluşan kuyruk oluşumu mevcut, ancak doğumdan önce bu yapının kaybolduğu biliniyor. Son yıllarda yapılan bir çook çalışmada, embriyoda meydana gelen birçook mutasyon sonucu kuyrukla doğan bebek vakası Gözlendi.
20 yaş dişi
Atalarımızın bize mirası olan 20 yaş dişi, öğünlerinin tamamı sert kabuklu bitki olan atalarımız için kritik bir öneme sahipti. Şu anda bazı insanlarda ağrılı ve sızılı şekilde gelişen 20 yaş dişine artık ihtiyacımız yok ve gereksiz olarak değerledirilen oluşumlardan bir tanesi.
Apandist
Otçul atalarımızın bAşka bir mirası olan apandisit, bitkilerin bolca içerdiği selülozun sinnDirilmesine yarıyordu. Günümüzde apandisitin ameliyatla alınmasının vücuda hiçbir zararı bulunmadığı biliniyor. Ancak hala bazı bilimadamları vücudu hastalıklara karşı koruyan immün sistemde kritik rol oynadığını iddia ediyor.
Vitamin C sentezi
İnsanlarda C vitamin eksikliği iskorbit hastalığına, bunun sonucunda da ölüme yol açıyor. Evrim bu durum için önlemini aldı ve C vitamini sentezleme için gerekli genleri atalarımıza sağladı. Günümüz insanı ise C vitamini sentezleyemiyor fakat 1994 yılında yapılan araştırmaya göre genetik yapımızda bu vitamini üretecek gen bulunuyor. C vitaminin üretememimizin nedeni ise artık bu genin pasif durumda bulunması.
Erkek meme uçları
Gereksiz olarak nitelendirilen en dikkat çekici vücut bölümü erkeklerin sahip olduğu meme uçları olarak görülse de, bu önem derecesi o kadar da doğru sayılmaz. Anne karnındaykenn vücudun bu kısmı cinsiyetten daha önce gelişiyor. Bu nedenle bu kısmın kaybolması gibi bir durum geçerli değill. Cinsiyet farkını, yani göğüslerin süt verecek şekilde gelişmesini sağlayan ise sadece hormonlar.
Tüyler
Tüylerin ürpermesi korku ve heyecan durumunda oluşan kimyasal reaksiyonların derideki kasları uyarması ve bunun sonucunda tüylerin hareket etmesidir. Aslında şu an insanların tüylere ihtiyacı pek yok, çünkü üşümemizi engellemek daha gelişmiş yollar kullanabiliyoruz. Bazı bilimadamları, tüylerinDuygu (Hissiyat)ları dışarı vurma konusunda da işlev gördüğü kanısında.
Jacobson organı
Birçook memeli hayvanın çiftleşecek eşini ararkenn kullandığı bir organ olan ve doğru eşi bulmaya yarayan Jacobson organı, insanlarda işlevini yitirmiş durumda. Fakat bilimadamları, altıncı his denilen olgunun bu organdan kaynaklanıp kaynaklamadığını araştırıyor. İşlevsiz gibi görünen bu organın aslında bazı durumlarda çeşitli kimyasallar salgıladığı söyleniyor.

Dinozor ne renkti?

İlk kez bir dinozorun gerçek renkleri yeniden yaratılarak temsili resmi hazırlandı.

Yale Üniversitesi araştırma ekibinin yıllar süren çalışmasında, fosillerde gizli yüzlerce mikroskobik ipucu deşifre edildi ve 150 milyon yıl önce soyu tükenen bir tüylü dinozorun tüylerindeki renkler belirlendi.
Dinozorun temsili resmi National Geographic dergisi bilim ve ressam ekibi tarafından, belirlenen gerçek renkleri kullanılarak yapıldı ve bugün dünya basınına dağıtıldı.

Fosilin hemen her yerindeki renk verici melanozomları inceleyen bilim ekibi, bedenin farklı yerlerindeki tüm renkleri ve ton farklarını tespit edebildi. Bunun için daha önce bulunan 29 tüy fosili kullanıldı.
Gerçek renk skalası ilk kez simule edilebilen dinozorun gövdesi ağırlıkla gri renkte tüylerle kaplı, kırmızımsı kahverengi dik bir sorguca sahip, kol ve bacaklarındaysa beyaz tüyler var.
Fosil, dört kanatlı tüylü bir dinozor türü olan Anchiornis huxley’ye ait ve Jurasik dönemde Çin’de yaşamış.
Bugünkü Pullu Hamburg türü tavuğa aşırı derecede benzeyen tüy renk yapısı, büyük ihtimalle dinozorun çevredeki diğer canlılarla iletişimi, kamuflaj ve eş bulma gibi işlere yardımcı oluyordu. Bilimciler, hayvanın tüylerinin o zamanlarda uçmak için kullanılamadığı kanısında.
Yale Üniversitesi Ornitoloji, Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji profesörü, aynı zamanda araştırma raporunun yazarlarından Richard O. Prum, “Çok tuhaf bir hayvan. Bugün yaşasaydı çok ilgi ve şaşkınlık yaratırdı” diye konuştu.