Bilim insanlarına göre evren dört şekilde son bulabilir: büyük donma, büyük çökme, büyük değişim, büyük parçalanma.
Bilim
insanları 6 milyar yıl sonra Dünya’nın muhtemelen yok olacağına
inanıyor. Güneş sönerken kızıl bir deve dönüşüp gezegenimizi yutunca…
Oysa
Dünya, güneş sistemindeki gezegenlerden sadece biri ve Güneş,
galaksideki milyarlarca yıldızdan biri ve evrenin sadece görebildiğimiz
kısmında yüz milyarlarca galaksi var. Onların sonu nasıl olacak? Evren
nasıl sona erecek?
Bu konuda daha az fikir birliği var. Hatta
evrenin ani ve kesin bir sonu olacak mı yoksa yavaş yavaş mı kaybolacak
onu da bilmiyoruz. Mevcut fizik bilgimiz evrenin altüst oluşuna dair
birkaç senaryo sunuyor.
Büyük Donma
Evrenin sonu ile ilgili ilk ipucu termodinamiğe, yani ısı devinim
bilimine dayanıyor. Fakat evrenin ısıya dayalı ölümünden ateşte yanıp
kavrulma anlaşılmamalı. Tersine ısı farklarının ölümü olarak
düşünülmeli.
Bu kulağa daha az korkunç gelse de aslında ısı ölümü
yanıp kül olmaktan daha kötü. Çünkü hayattaki
her şey ısı farklılığı
gerektirir. Örneğin arabanın çalışması için motorun içinin dışından daha
sıcak olması gerekir. Yediğimiz besinler güneş ile evrenin diğer
kısımları arasındaki büyük ısı farkı nedeniyle vardırlar.
Fakat evrende ısı ölümü baş gösterdiğinde her yerde her şey aynı
ısıda olacaktır. Her yıldız ölecek, her madde çürüyecek, geriye
parçacıklardan ve radyasyondan oluşan seyrek bir karmaşa kalacaktır.
Hatta bu karmaşanın enerjisi de evrenin genişlemesi nedeniyle zamanla
son bulacak, her şey hemen hemen sıfıra indirgenmiş olacaktır.
Bu ‘Büyük Donma ’ sonunda evren, her yanı soğumuş, ölü ve boş bir hale gelecektir. 1800’lerde termodinamik
bilimi geliştikten sonra, evrenin ancak bu şekilde sona ereceği
düşünülüyordu. Fakat 100 yıl önce Albert Einstein’in geliştirdiği genel izafiyet teorisi evren için daha kötü bir son öngörüyordu.
Genel izafiyet, madde ve enerjinin uzayı ve zamanı yamultup
çarpıttığını ifade ediyor. Uzay-zaman ve madde-enerji arasındaki bu
ilişki tüm evren için geçerlidir. Einstein’a göre evrendeki maddeler
evrenin nihai kaderini belirleyecektir.
Büyük Çöküş
Bu
teoriye göre evren bir bütün olarak ya genişliyor ya da daralıyordur;
aynı büyüklükte kalamaz. 1917’de bu sonuca varan Einstein kendi
teorisine inanmakta zorluk çekiyordu.
1929’da Amerikan gökbilimci Edwin Hubble evrenin genişlediğine dair delilleri ortaya koydu.
Eğer evren genişliyorsa bir zamanlar şimdikinden daha küçük olmalıydı. Buna dayanarak Büyük Patlama
teorisi ortaya sürüldü: bir zamanlar inanılmaz küçük olan evren kısa
sürede genişlemişti. Bu Büyük Patlama’dan geriye kalan parıltıyı bugün
bile kozmik mikrodalga arka plan radyasyonda, gökyüzünde her yönde
görülen radyo dalgalarında görebiliriz.
Kozmik mikrodalga
O halde evrenin sonu basit bir soruya bağlı: Evren genişlemeye devam edecek ve bu genişleme ne hızda olacak?
Madde
ve ışık gibi normal şeyler içeren bir evren için bu sorunun yanıtı ne
kadar şey olduğuna bağlı. Daha fazla şey daha fazla yerçekimi demektir
ki bu da şeyleri birbirine doğru çekerek genişlemeyi yavaşlatır.
Bu
şeylerin miktarı kritik eşiği geçmediği sürece evren sonsuza kadar
genişlemeye devam edecek ve sonunda ısı ölümüyle donma noktasına gelip
yok olacaktır.
Fakat çok şey varsa evrende genişleme yavaşlayacak
ve son bulacaktır. Sonra evren giderek küçülmeye başlayacak, ısınacak,
yoğunlaşacak ve içine çökecek, yani Büyük Patlamanın tersine Büyük Çöküş yaşanacaktır.
Tümüyle boş uzay bile enerji içerir.
20. yüzyılın büyük bölümünde
astrofizikçiler bu senaryoların hangisinin gerçekleşebileceği konusunda
emin değildi. Bunun için uzayda ne kadar şey olduğunu tespit etmeye
çalıştılar. O kritik eşiğe çok yakın olduğumuz sonucuna vardılar. Yani
evrenin sonu belirsizliğini koruyordu.
Fakat 20. yüzyıl sonunda
durum değişti. 1998’de birbiriyle rekabet halinde olan iki ayrı
astrofizikçi ekibi şaşırtıcı bir duyuruda bulundu: evrenin genişlemesi hızlanıyor du.
Normal madde ve enerji evrenin bu şekilde davranmasına yol açmazdı. Bu “karanlık enerji ” olarak ifade edilen yeni bir enerji türünün varlığını haber veriyordu.
Karanlık
enerji evreni genişletiyordu. Onun ne olduğu konusunda henüz fazla bir
şey bilmiyoruz ama evrendeki enerjinin yüzde 70’inin karanlık enerji
olduğu ve bu oranın giderek arttığı düşünülüyor.
Hayalet karanlık enerji her şeyi yok edebilir.
Karanlık enerjinin varlığı, evrendeki şeylerin miktarının onun nihai kaderini belirlemeyeceğini gösteriyordu.
Tersine
evreni bu karanlık enerji kontrol ediyor, onun genişlemesini sürekli
hızlandırıyordu. Bu ise Büyük Çöküş senaryosunu devre dışı bırakıyordu.
Fakat bu Büyük Donmanın kaçınılmaz olması anlamına da gelmiyor. Başka olasılıklar da mümkün.
Büyük Değişim
Evrenin
sonu ile ilgili ileri sürülen bir başka teori ise kozmosun değil de
atom altı parçacıkların incelenmesine dayanıyor. Bilim kurgu romanlarına
özgü bir teoriye benzetilen bu teori evrenin sonuna dair en tuhaf
öngörüleri içeriyor.
Saf suyu tertemiz bir cam bardağa koyup
sıfırın altı bir dereceye kadar soğutursanız su donma noktasının altında
bile süper soğuk bir halde sıvı olarak kalmaya devam edecektir. Suda
herhangi bir parçacık olmadığı ve bardakta da pürüz bulunmadığı için
buzun oluşması mümkün olmayacaktır. Fakat bardağa bir tane buz kristali
bıraktığınızda su hızla donacaktır.
Büyük Patlama sonucu evren oluştu.
Aynı şey uzayda da olabilir.
Kuantum fiziğine göre, tümüyle bol bir vakumda az miktarda enerji
vardır. Fakat daha az enerjisi olan başka bir vakum da olabilir. Yani
evren bir bardak süper soğuk su gibidir. Ancak daha az enerjili vakumun
bir ‘baloncuğu’ baş gösterinceye kadar varlığını sürdürecektir.
Neyse
ki bildiğimiz böylesi bir baloncuk yok. Fakat kuantum fiziğine göre,
daha düşük enerjili bir vakum var ise, onun bir baloncuğu bir gün
evrende bir yerde ortaya çıkacaktır.
Bu ise yeni vakumun,
etrafındaki eski vakumu ‘dönüştürmesine’ neden olacaktır; ancak baloncuk
neredeyse ışık hızıyla genişleyeceği için gelişini göremeyeceğiz.
Bu
baloncuğun içinde her şey, elektron gibi basit parçacıkların
özellikleri tümüyle farklı olabilir. Bu ise kimya yasalarının yeniden
yazılması ve hatta atomların oluşmasının önlenmesi anlamına gelebilir.
Galaksileri daha ne kadar görebileceğiz?
Bu Büyük Değişim ’de
insanlar, gezegenler ve hatta yıldızlar yok olacaktır. Bu değişimin
ardından karanlık enerji de muhtemelen farklı hareket edecek, evrenin
genişlemesini hızlandırma yerine evreni kendisine çekerek Büyük Çöküş’e
yol açabilecektir.
Büyük Parçalanma
Dördüncü
ihtimal ise yine karanlık enerjiyle ilgili. Oldukça spekülatif ve
ihtimal dışı görülse de henüz tümüyle bertaraf edilmiş değil. Karanlık
enerji sandığımızdan daha güçlü olabilir ve Büyük Değişim, Donma ya da
Çökme olmadan da kendi başına evrene son verebilir.
Karanlık
enerjinin ilginç bir özelliği vardır. Evren genişledikçe yoğunluğu sabit
kalır. Yani hacmi artan evrende aynı yoğunluğu korumak için zamanla
daha fazla karanlık enerji ortaya çıkar. Bu ilginç olsa da herhangi bir
fizik kuralına aykırı değildir.
Peki evren genişledikçe karanlık
enerjinin yoğunluğu da artsa, yani karanlık enerjinin artış miktarı
evrenin genişlemesinden daha hızlı olsa ne olur? Robert Caldwell’in
“hayalet karanlık enerji” adını verdiği bu hipotez evren için daha da
ilginç bir son öngörüyor.
'Büyük Parçalanma' sonucu gezegenler ve yıldızlar parçalanabilir.
Bugün için karanlık enerjinin
yoğunluğu Dünya’nın yoğunluğundan, hatta Dünya’dan daha az yoğun olan
Samanyolu galaksisinin yoğunluğundan daha düşük. Fakat zamanla hayalet
karanlık enerjinin yoğunluğu arttıkça evreni parçalayabilir.
Bu
teoriye göre hayalet karanlık enerji Samanyolu galaksisini parçalayıp
içindeki yıldızları savuracak, sonra da karanlık enerjinin çekim gücü
Güneş’in Dünya üzerindeki çekim gücünden fazla olduğu için güneş sistemi
bozulacak, Dünya patlayacak, evrenin patlamasından hemen önce de
atomlar parçalanacaktır. Caldwell buna Büyük Parçalanma adını veriyor, fakat bu teorinin saçmalığını kendisi de kabul ediyor.
Hiç ümit yok mu?
Bütün
bu teorilerden yola çıkarak evrenin sonunu muhtemelen bir Büyük Donma,
ardından gelen Büyük Değişim ve son noktayı koyacak olan bir Büyük
Çöküşe bağlamak mümkün.
Evren oluştuktan hemen sonra hızla şişmeye başladı.
Fakat bunlar trilyonlarca yıl
sonrasında yaşanabilecek türden olaylar. İnsanın endişelenmesini
gerektirmiyor yani. Zaten o tarih gelmeden önce insanın yaşayacağı
genetik değişim muhtemelen onu tanınmaz kılacaktır. Fakat insan ya da
başka bir zeka sahibi canlı bütün bu olaylardan kurtulabilir mi?
Fizikçiler
karanlık enerjinin keşfinden sonra biraz daha kötümser bakıyor evrenin
sonu sorununa. Evrenin genişlemesi hızlanıyorsa diğer galaksilerden
uzaklaşacağız ve alabileceğimiz enerji giderek azalacak demektir.
Fakat
bu hızlanmanın nedenini bilmediğimiz için genişlemenin devam edip
etmeyeceğini de bilmiyoruz. Fakat evren genişledikçe hızlanmanın da
yavaşlayacağına inanılıyor. O zaman daha umut var demektir.
Peki
genişleme yavaşlamaz ya da Büyük Değişim gelirse ne olur? Bazı
fizikçiler çılgın bir öneri getiriyor: Evrenin sonundan kurtulmak için
laboratuvarda kendi evrenimizi kurup içine atlamak. Ancak bunun günümüz
teknolojisinin çok ötesinde bilgiyi ve büyük miktarda enerji
gerektireceğini, hatta fizik kurallarının buna izin vereceğinden bile
emin değiller.
Şimdilik bu varsayım Doctor Who senaryolarına özgü görünüyor.
Fakat
bir başka yol daha olabilir. Bu yaklaşım ise evrenin ilk genişlemesinin
bir balon gibi anlık “şişme” sonucu olduğu teorisinden yola çıkarak bu
şişmenin tekrarlanmasını öngörüyor.
Hatta bu teoriye göre, bizim
bulunduğumuz evren birçok evrenden sadece biri ve bu çoklu evrende tek
tek evrencikler var. Bizimki donsa bile çoklu evren sonsuza kadar var
olmaya devam edecek ve ortaya çıkan yeni evrenciklerde yeni yaşamlar
olacaktır.
Yaşam ve İnsan için herşey
Genel Kültür, Bilgi Bankası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder