ˢᵉᵈᵃ ᴾᴱᴷᴳÖᶻ
“İç sıkıntısı, başka bir yaşamın mümkün olduğunun farkındayken, saçma bir hayatın içine sıkışmış olmanın sessiz çığlığıdır.” Bu söz, insanın varoluşsal bir sancısını, ruhun derinliklerinde yankılanan bir huzursuzluğu çarpıcı bir şekilde özetliyor. İç sıkıntısı, ne sadece bir anlık can sıkıntısı ne de geçici bir mutsuzluk. O, insanın kendi potansiyelini, hayallerini ya da daha anlamlı bir yaşamı görebildiği halde, mevcut hayatının zincirleri içinde sıkışıp kaldığını hissettiği anlarda beliren bir gölge. Peki, bu gölge neden ortaya çıkıyor ve ondan nasıl kurtulabiliriz? Bir sohbetin akışında, bir balkon keyfinin sakinliğinde, bu soruya yanıt arayalım.
İç Sıkıntısının Kökleri: Boşluk ve Tembellikİç sıkıntısı, çoğu zaman bir boşluktan beslenir. Bu boşluk, fiziksel bir tembellikten çok, zihinsel ve ruhi bir ataletten doğar. İnsan, hayatını anlamla doldurmadığında, merakını canlı tutmadığında ya da kendini sorgulamaktan vazgeçtiğinde, o sessiz çığlık yükselir. “Bugün bir tuhafım, içim sıkılıyor,” diyenlerin ortak noktası, belki de bu boşluğu dolduracak bir uğraş, bir tutku ya da bir hedef bulamamış olmalarıdır. Bu, bir nevi zihnin kendine ihanetidir; çünkü insan, düşünmeye ve yaratmaya programlanmış bir varlıktır. Zihin sustuğunda, ruh tembelleştiğinde, iç sıkıntısı kapıyı çalar.Bu boşluk, modern hayatın dayattığı rutinlerin, toplumsal beklentilerin ya da kendi korkularımızın bir sonucu olabilir. Albert Camus’nün “absürt” dediği o gerilim burada devreye girer: Hayatın anlamsızlığı ile anlam arayışı arasındaki çatışma. İnsan, daha iyi bir yaşamın mümkün olduğunu bilir,
“İç sıkıntısı, başka bir yaşamın mümkün olduğunun farkındayken, saçma bir hayatın içine sıkışmış olmanın sessiz çığlığıdır.” Bu söz, insanın varoluşsal bir sancısını, ruhun derinliklerinde yankılanan bir huzursuzluğu çarpıcı bir şekilde özetliyor. İç sıkıntısı, ne sadece bir anlık can sıkıntısı ne de geçici bir mutsuzluk. O, insanın kendi potansiyelini, hayallerini ya da daha anlamlı bir yaşamı görebildiği halde, mevcut hayatının zincirleri içinde sıkışıp kaldığını hissettiği anlarda beliren bir gölge. Peki, bu gölge neden ortaya çıkıyor ve ondan nasıl kurtulabiliriz? Bir sohbetin akışında, bir balkon keyfinin sakinliğinde, bu soruya yanıt arayalım.
İç Sıkıntısının Kökleri: Boşluk ve Tembellikİç sıkıntısı, çoğu zaman bir boşluktan beslenir. Bu boşluk, fiziksel bir tembellikten çok, zihinsel ve ruhi bir ataletten doğar. İnsan, hayatını anlamla doldurmadığında, merakını canlı tutmadığında ya da kendini sorgulamaktan vazgeçtiğinde, o sessiz çığlık yükselir. “Bugün bir tuhafım, içim sıkılıyor,” diyenlerin ortak noktası, belki de bu boşluğu dolduracak bir uğraş, bir tutku ya da bir hedef bulamamış olmalarıdır. Bu, bir nevi zihnin kendine ihanetidir; çünkü insan, düşünmeye ve yaratmaya programlanmış bir varlıktır. Zihin sustuğunda, ruh tembelleştiğinde, iç sıkıntısı kapıyı çalar.Bu boşluk, modern hayatın dayattığı rutinlerin, toplumsal beklentilerin ya da kendi korkularımızın bir sonucu olabilir. Albert Camus’nün “absürt” dediği o gerilim burada devreye girer: Hayatın anlamsızlığı ile anlam arayışı arasındaki çatışma. İnsan, daha iyi bir yaşamın mümkün olduğunu bilir,