Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

25 Ocak 2011 Salı

Hipnoz şarlatanlık mı mucize mi?

Migren, ağrısız doğum, diş çekimi, psikolojik sorunlar, cinsel işlev bozuklukları, kekemelik, sınav kaygısı ya da sigara bağımlılığı gibi sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılan "hipnoz", alanında uzman hekimlerce kendi dallarında uygulandığında başarılı tedavi metodlarından birisi olarak gösteriliyor.
Uzmanlar, kimsenin zorla hipnoz edilmesinin mümkün olmadığını, yurt dışında da uygulanan ve hipnoz yapma yetkisinin sadece tedavi amacıyla hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimlere, diş hekimlerine ve klinik psikologlara tanındığını belirtiyor. Ancak Türkiye’de hipnoz ve hipnoterapi uygulaması için henüz yasal bir düzenleme bulunmadığına dikkati çeken uzmanlar, konu ile ilgili yasal düzenlemenin bir an önce yürürlük kazandırılması gerektiği görüşünde.


Türkiye Psikiyatri Derneği Hipnoz ve Hipnoterapi Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Dr. Şeref Özer, hipnozun bakışla, sözle ya da bazen yardımcı gereçler kullanılarak telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hali olarak tanımlandığını belirtiyor.

Hipnoz halindeki kişinin dıştan gelen uyaranlara karşı adeta bilincinin kapalıymışçasına duyarsızlık ve aldırmazlık içinde ve hiç yanıt vermez bir haldeyken; buna karşı hipnoz yapan kişiye karşı artmış bir uyanıklık içinde bulunduğunu belirten Özer, kişinin bu süreçte dinlediğini, anladığını hatta yargıladığını ve yanıt verdiğini belirtti.

Özer, dışarıdan bakıldığında kişinin derin bir uykudaymış görünmesine rağmen, hipnozun kesinlikle bir uyku hali olmadığını vurgulayarak, “Hipnoz sırasında kişi, gönüllü olarak hipnoz yapan kişinin verdiği telkinleri alır, gönüllü olarak kabul eder ve uygular. Sanılanın tersine, hipnozdaki kişi kendi sosyal ya da ahlaki değerlerine aykırı telkin verildiğinde telkini kabul etmez, ısrar edilirse hipnozdan çıkar” diye konuştu. Hipnozun “şarlatanlık” ya da “her derde çare” sihirli bir yöntem olmadığına, buna karşı uygun hastalık ve sorunlarda uygun kişilere uygulandığı zaman son derece olumlu sonuçlar alınabilen bir tedavi tekniği olduğuna dikkati çekiyor.

Özer’in verdiği bilgiye göre, hipnoz yapma yetkisi sadece tedavi amacıyla, hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlara tanınıyor. Hipnoterapi uygulamak, hipnoz bilgisinin yanı sıra söz konusu hastalıklar ve tedavileri hakkındaki özel mesleki bilgileri de ayrıntılı bilmeyi ve bu konuda yetkili olmayı gerektiriyor.

Hekimlerin, hipnoterapiyi eğitimini aldıkları kendi uzmanlık alanlarında uygulamaları şart koşuluyor. Örneğin, astım hastalığı konusunda göğüs hastalıkları uzmanı, ağrısız doğumda kadın-doğum uzmanı, ruhsal hastalıklarda psikiyatri uzmanı, hem bilgi ve yeterlilik hem de yasal olarak yetkili sayılıyor.

“Türkiye’de hipnoz ve hipnoterapi uygulaması için henüz yasal bir düzenleme bulunmadığını” ifade eden Özer, şunları kaydetti:“Bu nedenle kimlerin hangi durumlarda hipnoz uygulanabileceği, kimlerin eğitim verebileceği belirsizlik taşıyor. Hekimlerin yanı sıra, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları başta olmak üzere kendilerine astrolog, medyum, yaşam koçu gibi adı veren hemen herkes hipnoz uyguladığını, hastalıkları tedavi ettiğini söyleyebiliyor ve internet ortamında bunu ilan ediyor.

“Sağlık Bakanlığı tarafından ‘Hipnoz ve Hipnoterapi Uygulanması Hakkında Yönetmelik taslağı’ hazırlanarak 17.02.2004 tarihinde tartışılması amacıyla bakanlık web sitesine konulmuş, ancak günümüze değin hala bu taslağa resmiyet kazandırılmamıştır. Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 19.10.2008 tarih ve 44103 sayılı yazısı ile ‘Hipnoz ve Hipnoterapi Uygulaması Hakkında Yönetmelik Taslağı’ üzerinde çalışmalar devam ettiğinden Bakanlıkça bir değerlendirme yapılıncaya kadar ‘muayenehanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında hipnoz uygulaması yapıldığının tabela, kartvizit ile basılı ve elektronik ortam materyallerinde tanıtımın yapılmasının uygun olmadığı’ duyurulmuştur. Ancak takibi yapılmadığı için net ortamı ehil olmayan yetkisiz yüzlerce kişinin yaptığı hipnoterapileri ve verilmekte olan hipnoz eğitimlerinin duyurularını yapan sitelerle doludur... Hipnozun uzmanları tarafından doğru zamanda doğru kişilere yapılabilmesi için, söz konusu taslağın tekrar gözden geçirilmesi ve bir an önce yürürlük kazandırılması, eğitim hastaneleri ve üniversitelerde hipnoz ve hipnoterapi eğitim ve araştırma birimleri kurulması gerekir.”

Özer, “Bu merkezlerden yeterli teorik ve pratik eğitim almış olan ya da aldıkları eğitim bu kurumlar tarafından yeterli bulunarak onaylanan hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlara hipnoz yapma yetkisi verilmelidir. Her uzmanın, hipnozu kendi uzmanlıkları alanıyla sınırlı olmak üzere uygulaması gerekir, hipnozun gösteri ve eğlence amacıyla televizyon kanallarında ya da sahnede yapılmasının engellenmelidir.”

23 Ocak 2011 Pazar

Sizin Güç Hayvanınız Hangisi?

Masa başında oturmak bu kadar mı zordu? Önünde çözülmeyi bekleyen tonlarca soru dururken cevabın olumlu olması kaçınılmazdı. Gireceği sınava kısa bir zaman kalmıştı. Ev halkı ve neredeyse tanıdık bildik herkes geleceğini bu sınava bağlamış, evde, okulda başka bir şey konuşulmaz olmuştu. Hiç de mutlu değildi. Her gün bir öncekinden daha fazla soru çözmekle övünen arkadaşları da iyice moralini bozuyordu.
Ne zaman masanın başına geçse aklına eksik kalan bir başka şey takılıyor, üç, beş sorudan sonra ayaklanıyordu; onarılması gereken gitar teli ya da tamamlanması gereken bir yapboz. Zorlukla bir testi daha tamamlamıştı ki gözüne masanın üzerindeki kalem tomarı arasında kıpırdayan bir şey ilişti. Ufacık bir kaplumbağa! Yaşasın! Masadan kurtulmak için yeni bir fırsat çıkmıştı. Isırdığı elmadan bir parça kopardı, kaplumbağaya uzattı. Sıra ona uygun bir ortam bulmaya gelmişti. Sorularla daha sonra da ilgilenebilirdi. Kaplumbağayı avucuna oturttu, bahçenin yolunu tuttu.

Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Erdem Bir Özel İsim midir?
Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Güzel Türkçemizin güzel kelimelerinden biri olan erdem günümüzde pek rağbet görmemektir. Her şeyden önce bir sözcük olarak ki bu da kavram olarak da yaşantılarımızda baş tacı edilmediğinin bir göstergesidir. Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki? Olsa olsa iyi bir insan der, geçeriz. Erdemli biri desek insanlar tuhaf tuhaf bakarlardı herhalde? Öyle ya, o da ne öyle? Erdemli nasıl ola ki?
Erdem kelimesinin sözlükteki anlamına baktığımızda, “Ahlakın övdüğü, iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet” anlamına geldiğini görüyoruz. Bunlar çok da gözde nitelikler olmasa gerek günümüzde.
Çok sevdiğim yazar Dostoyevski’nin hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir romanında, roman kahramanı bir erkeğin bir kadına âşık olması anlatılırken, erkeğin kadının erdemlerinden çok etkilendiği belirtiliyordu. O zaman bana bu açıklama garip gelmişti. Bir insan diğerine erdemli diye âşık olabilir mi? Gerçi aşk bambaşka ve belli bir nedene bağlanamayacak bir şey de. Yine de hani hep romanlarda, filmlerde karşısındakinin güzelliğine vurulur ya insanlar ya da öyle sanırlar veya bize öyle aktarılır.

Sahip çıkmak; fikirlerine, yaptıklarına, sevdiğine…

Kalp ve Beyin
Sahip çıkmak; fikirlerine, yaptıklarına, sevdiğine… Yanlış da olsa, bile bile ardından gitmek isteklerinin. Bir an bile pişman olmadan yaşamak hayatı. Her şey bittiğindeyse güzel şeyleri alıp uzaklaşmak, sessizce, bir şey olmamışçasına gitmek. Belki de budur hayatın gizli anahtarı. Hepimiz geleceğin merakıyla geçiriyoruz bugünlerimizi. “Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, Dünün yarınları değil midir ?” Victor Hugo’nun bu sözü aslında çoğumuzun düştüğü hatayı özetliyor.

Çoğumuz bugünlerimizin kıymetini bilmeden yaşıyoruz. Belki geçmiş günlere olan özlemden belki de geleceğe karşı duyduğumuz meraktan anın verdiklerini göz ardı ediyoruz. Gerek ikili ilişkiler gerek çevremizle olan ilişkilerimizde olmayanın derdine düşüp olana haksızlık ediyoruz. Hunharca harcıyoruz önümüzdeki varlıkları.

21 Ocak 2011 Cuma

Şifalanmak için bunları yapın !..

Şifalanmanın üç yolu

Sağlıklı bir insan olmaya başlamak için disiplinler, terapiler ve şamanik çalışmalar gibi üç farklı yaklaşıma şifa yolculuğumuzda yer vermek gerekiyor.
Sağlıklı insan tanımını Krish Hoca şu şekilde yapar: Hayatında insanlarla aranda sevgi varsa, bedenin ve sağlığınla iyi bir ilişkin varsa, yaratıcı olabiliyorsan ve dünyaya bir katkın oluyorsa, parayla iyi bir ilişkin varsa, - seks yapanlar için - seksten zevk alabiliyorsan, spiritüel bir inancın varsa sağlıklısın. Bu konulardan birinde takılıyorsan, o zaman hâlâ kendi üzerinde çalışma yapman gerekir! Bu üç yöntem insana çok farklı yaklaşıyor.

1.Disiplinler (yoga, Tai-chi, Vipassana, çeşitli meditasyon tarzları)
2.Terapiler (Aile Dizimi gibi duygusal boyutta çalışmalar)
3.Şamanik çalışmalar (Homeopati, Reiki, Melek Enerjileri ve bu gibi bir yardımcı vasıtası ile elde edilen enerjetik dönüşümler)

Disiplinler,
gündelik ya da haftalık olarak yaşamımıza kattığımız, kabadan inceye farkındalığın uyanmasını sağlayan uygulamalardır. Bunlar doğada yürümek, yüzmek, yoga, Tai-chi, herhangi bir meditasyon metodu gibi bireysel olarak yaptığımız, içe odaklanabildiğimiz uygulamalardır. Farkındalık, öğrenci kendini tek bir sisteme adadığında uyanmaya başlar. 3-5 ay yoga ya da meditasyon yapmak, zaman olarak yeterli değil. 10 dakika meditasyonda kalmak ile 60 dakika kalmak arasında da fark var. Beden/nefes/zihin farkındalığı yıllar içerisinde tekniğin yinelenerek ve uzun süre uygulanmasıyla uyanır. Biraz yoga sonra onu boşverip biraz Tai-chi sonra ondan sıkılıp Pilates'e başlamak, kuyuyu hep sığ kazmak ve verim alamamak anlamına gelir. Kişi hep kendi sıkıntılarını o tekniğe yansıtmaya başladığında tekniği bırakırsa, derin bir yüzleşme yaşayamaz. Kişisel tecrübemde, 15 yıldır uyguladığım 30 kadar yoga pozu büyük dönüşümlere uğradı. Bedenimi hissetmeyi, rahatı rahatsızdan ayırt etmeyi yıllar geçtikçe öğreniyorum. Hissetmek, olanları olduğu gibi algılamak, sanıldığı kadar otomatik olan bir şey değil. Fikirlerimin ve inançlarımın, arzularımın ve beklentilerimin ötesinde, bedenimi olduğu gibi hissetmeye başlamam, bir pozu bin kez yapmanın sonucunda olgunlaştı. Zihin o kadar fikirlerle ve inançlarla dolu ki gerçekte olanı algılamamız, imkânsıza yakın oluyor! Zaman içerisinde uygulamayı yinelemek, farkındalığın uyanması için en önemli unsur oluyor. Bu uyanış için kendini adamak ve beklentisiz olmak gerekir. Disiplinler derin boyutta şifa getirir.

Terapiler, daha az sıklıkla, belki yılda birkaç kurs biçiminde, üzüntü, öfke, utanç ve korkularımızla yüzleşip duygusal olarak rahatlamaya başladığımız çalışmalardır. Her gün ya da haftalık olarak sarsıcı boyutta çalışmayı kaldıramayabiliriz. Ancak bir tıkanma, gündelik hayatımızda sorun olduğunu hissedersek böyle bir çalışmaya başvururuz. Kanımca herkes hayatında travma ve şok yaşamıştır. ‘Benim sorunum yok’ diyenler, ya aydınlanmışlar ya da farkında değiller! İyi bir terapist ile bire bir görüşme, aile dizimi çalışması, ya da ilişkilere bakan, sevginin kaynaklarını keşfetmemizi sağlayan grup kursları bu içgörü için uygun. Duygusal olarak keşfe çıkan kişinin bir taraftan topraklanması, yoga ya da meditasyon gibi bir uygulamayla dengelenmesi önerilir. Bu boyutta terapi, uzmanlar tarafından yapılmalıdır. Kişi, kendi karanlık yüzüyle karşılaşmaya hazır olmalı. Terapiler duygusal anlamda denge sağlar.

Şamanik çalışmalar, kendi bireysel çabamızı gerektirmez. Dışardan biri bu işi bizim için yapar - şaman ya da günümüzün şamanları - homeopatlar, enerji şifacıları, Reiki üstatları, melek enerjileri. Biz kendimizi ortaya koyarız, onlar da bildikleri biçimde bizim üzerimizde çalışırlar. Biz de seans sonu biraz garip ve yorgun hissetsek de hemen (eğer şaman hakikiyse) faydalarını hissederiz. Bu şifa yolu, en kolay (ama en pahalı!) yoldur. Çok kez bir şifacıdan öbürüne koşan, ama derin sonuç alamayan kimselerle karşılaştım. Ancak kendi disiplini ve çabasıyla kendisiyle yüzleşmeye hazır kişi, bu tarz şifacılardan kalıcı bir etki görür; yoksa olay, kırık dökük bir arabayı cilalamaya benzer. Bu çalışmalarda da duygusal olarak yüzleşme gerekir. Örneğin bio-enerji ya da homeopati bir hastalığa şifa getirse bile, o hastalığın köküne inmeden, duygusal boyutta bir yüzleşme geçirmeden o sıkıntıyı çözemeyiz.

Her sıkıntıyı bir anlayışa varma ve şükredebilme potansiyeli olarak görüyorum. Bu anlayışa varmak kolay değildir çünkü sıkıntılarımız bizi öfkeli, yüzeysel ve küskün kılabilir. Dikkati oradan başka bir yöne kaydırmak isteriz ama kendimize bakmak istemeyiz. Oysa hayat için şundan farklı bir amaç göremiyorum: Bize sunulan güzellikler ve zorluklardan öğrenmek ve zevk almak. Kendi yolculuğumda yoga bir başlangıç ve dayanak oldu. Hâlâ yoga yaptığımda kendimi harika hissediyorum, enerjim iyi akıyor ve sağlığım yerine geliyor. Ancak, Osho terapistleriyle yaptığım kurslar, daha derinden bir anlayışın belirmesine neden oldu. Yogada kesinlikle bulamadığım hayat anlayışına aile dizimi terapileri sayesinde eriştim, travmalarıma şifa gelmeye başladı. Bu derin dönüşümü yine haftalık yoga uygulamamla destekledim. Kimi zaman melek enerjileri ya da elleri ile şifa veren şamanlar ile sağlığımı fiziksel ve ruhsal boyutta arındıran kişilerle karşılaştım. Çok inanıp inanmadığımı bilmesem de belki de bir şeyler olur diye bu terapistlerin programlarına da yılda 2-3 kez katılma fırsatım oluyor!

Rahatlama, bir soğanın katmanları gibi. Kat kat gerginlikler soyuldukça, sürekli çaba ve yüzleşmeyle yıllar içinde geri dönüşü olmayan bir dönüşüme uğradığımızı görürüz. Bir ilaç gibi değil spiritüel uygulama. Hızlı çözüm yok. Ömür boyunca süren bir çalışma bu - bir ağacı sulamak ve budamak gibi.

18 Ocak 2011 Salı

Zeytin şehri Akçay Tatil Konaklama

Zeytin şehri Akçay Tatil Konaklama: "- Ege'nin billur mavisi sularının, altın sarısı kumsal ve güneşle buluştuğu gizemli cennet Akçay AKÇAY otelleri, AKÇAY pansiyonları, AKÇAY Apart Oteller, AKÇAY Apart Pansiyonlar, AKÇAY Ucuz"

Düşünce tedavi (thought treatment) Düşünce Gücüyle Tedavi



Düşünce gücünün mucizesi artık her alanda etkinliğini hissettiriyor. Migren, Alfizem gibi fiziksel hastalıklar, düşünce gücüyle tedavi edilebiliyor. Tek yapmanız gereken, hastalıktan kurtulmayı gerçekten istemek. Hastalığın oluşma nedeni ve düşünce gücüyle tedavi ;


Fiziksel bir sorunun olduğunda listeyi kullanma yolu:


1. Sorunun zihinsel nedenine bak ve bunun senin için doğru olup olmadığını düşün.
Değilse, sessizce otur ve kendine sor: “Bende bunu yaratan hangi düşünceler olabilir”
2. Şu sözleri tekrar et: “Bilincimde bu koşulları yaratan düşünce kalıbını bırakmaya
hazırım.”
3. Yeni düşünce modelini birçok kez tekrar et.
4. İyileşmenin zaten başlamış olduğunu varsayıp, iyileşmeyi kabul et.

Addison hastalığı: (Derin boyutta duygusal yoksunluk. Kendine duyulan kızgınlık.)
“Bedenimin, düşüncelerimin, duygularımın bakımını sevgiyle yapıyorum.”

Adrenal sorunlar: (Yenilgi duygusu. Kendine aldırış etmemek. Endişe) “Kendimi seviyorum
ve onaylıyorum. Kendime bakma isteğini duyuyorum.”

Ağlamak: (Gözyaşları hayatın ırmaklarıdır. Üzüntü ve korkudaki kadar sevinçte de gözyaşı
dökülür.) “Tüm duygularımda huzur içindeyim. Kendimi seviyorum ve onaylıyorum.”

Ağrılar, Sızılar:
(Sevgiye hasret çekmek. Dokunulmayı özlemek.) “Kendimi seviyorum ve
onaylıyorum. Sevecen ve sevilen bir insanım.”

AIDS: (Kendini reddetmek, cinsel suçluluk ve yetersizlik duygusu.) “Hayatın kutsal ve
görkemli bir ifadesiyim. Cinselliğimden haz duyuyorum. Kendimi seviyorum.”

Akciğer sorunları: (Hayatı kabul etmemek. Depresyon. Üzüntü. Dolu dolu bir yaşama
kendini layık görmeme.) “Hayatım mükemmel bir denge içinde. Hayatı dolu dolu yaşamaya
hakkım ve kapasitem var.”

Akıntı: (Eşe duyulan kızgınlık. Cinsel suçluluk duygusu. Kendini cezalandırma.) Başkaları,
kendime duyduğum sevgi ve saygının aynalığını yapıyor. Cinselliğimin coşkusunu
yaşıyorum.”

Allerjiler: (Kime allerji duyuyorsunuz? Kendi gücünü reddetmek) “Dünya güvenli ve dostça.
Güvencedeyim. Hayatla barış içindeyim.”

Alkolizm: (Ne yararı var? Yararsızlık, suçluluk, yetersizlik duygusu. Kendini reddetme.) “Şu
anda yaşıyorum. Her an yeni bir an. Özdeğerimi görmeyi seçiyorum. Kendimi seviyorum ve
onaylıyorum.”

Alzheimer hastalığı: (Yaşamı terketme arzusu. Hayatı olduğu gibi kabul edememek)
“Herşey doğru zaman ve mekan sıralaması içinde gelişiyor. Her şey olması gerektiği gibi
oluyor.”

Amfizem: (Yaşam korkusu. Kendini yaşamaya layık bulmama.) “Dolu dolu ve özgür
yaşamak en doğal hakkım. Hayatı ve kendimi seviyorum.”

Amnezi: (Korku, hayattan kaçış. Kendi ayakları üzerinde duramama.) “Zeka, cesaret ve
özdeğere daima sahibim. Hayatta olmayı seviyorum.”

Kaynak : "Düşünce Gücüyle Tedavi” kitabı- Louise Hay